Günümüz dünyasında her şey çok hızlı. Bildirimler, sorumluluklar, beklentiler ve koşuşturmalar arasında sıkışıp kalmış bir “ben” var içimizde. Zaman zaman başımızı yastığa koyduğumuzda hissettiğimiz o boşluk, işte tam da bu kaybolmuşluğun sessiz çığlığı.
Kendini tanımadan yaşamak, başkasının ayakkabısıyla koşmaya çalışmak gibidir. Ne mesafeyi tamamlayabilirsin, ne de kendine varabilirsin. Oysa her insan biriciktir ve kendi yolculuğunun kaptanı olmalıdır.
Kendine dönüş; yalnız kalmayı öğrenmekle, iç sesini bastırmamakla, başkaları ne der diye düşünmeden kendi değerlerini savunmakla başlar. Başarı başkalarının onayında değil, senin huzurundadır. Ve unutma, bazen durmak da bir ilerlemedir.
Kendine sor:
– Bugün gerçekten ne istedim?
– Kimin için yaşadım?
– Hayallerim hâlâ benimle mi?
Eğer bu soruların cevabını bulamıyorsan, dur ve kendine dön. Çünkü ne kadar uzaklaşırsan, o kadar özlersin kendini.
Kendini tanımadan yaşamak, başkasının ayakkabısıyla koşmaya çalışmak gibidir. Ne mesafeyi tamamlayabilirsin, ne de kendine varabilirsin. Oysa her insan biriciktir ve kendi yolculuğunun kaptanı olmalıdır.
Kendine dönüş; yalnız kalmayı öğrenmekle, iç sesini bastırmamakla, başkaları ne der diye düşünmeden kendi değerlerini savunmakla başlar. Başarı başkalarının onayında değil, senin huzurundadır. Ve unutma, bazen durmak da bir ilerlemedir.
Kendine sor:
– Bugün gerçekten ne istedim?
– Kimin için yaşadım?
– Hayallerim hâlâ benimle mi?
Eğer bu soruların cevabını bulamıyorsan, dur ve kendine dön. Çünkü ne kadar uzaklaşırsan, o kadar özlersin kendini.