Hoşlandığın Kişiye Kötü Davranmak Neden?

GuLce 

EMEKTAR UYE

GuLce 

EMEKTAR UYE
Katılım
28 Haz 2023
Mesajlar
1,853
Tepkime puanı
455
Puanları
83
Konum
Başkent
Hoşlandığımız kişiye kötü davranmak onunla bir ilişkimiz olsa da olmasa da gerçekleşebilir. Hatta o, ondan hoşlandığımızı bilse, bizim farkımızda olmasa bile… Davranışlarımız ve konuşmalarımız ya da yüz çevirmelerimiz hoşlanılan kişiyle yakınlığımıza göre değişir. Fakat söz konusu kişiyle nasıl bir mesafemiz olursa olsun, bu ‘ona kötü davranma’ durumumuzun sebep aldığı ana bir temel var… Aklımızca bir denge yaratmaya çalışmak! Gelin, bu hoşlandığımız kişiye olan hislerimizle aslında ters düşen ama birden kendimizi içinde bulduğumuz şu ‘kötü davranma’ halimizi inceleyelim, birlikte bu hissin temellerinde gezinelim!


‘O Geliyor Diğer Tarafa Bak!’

O geldiğinde tutunduğumuz garip tutumlar; -amiyane tabirle ama durumumuza cuk da oturan- artist artist tavırlarımız, sanki o hiç yokmuş gibi yapmamız, hiç konuşmadan konuşulanları dinlememiz belki de bir şeylerle tezatlaşmaya çalışmamız ya da sesimizi biraz yükselterek itici bir tavırla ortamda sivrilmeye çalışmamız… Yakın arkadaşlarımız bizde bir gariplik olduğunu anlayabilir ya da kimse hiçbir şey anlamayabilir de. Biz elbette kimsenin hiçbir şey anlamamasını dileriz, keza biz de halimizden bir şey anlamayız ya... Anlasak zaten böyle davranmazdık. Acaba neden olur bu? Zihnimizneden bizi duygularımızın tam tersine hareket etmeye iter, hiç düşündünüz mü?

Söz konusu kişi sevgilimiz de olsa durum pek değişmez… Bu sefer de ondan mesaj gelince telefonu kenara atmak, dedikleri şeyleri dinlememek ve yarım ağızla cevap vermek, derinlerimizde onu deliler gibi sevsek bile birden gelen kötü davranma ataklarımız… Gördüğümüz gibi ‘ona kötü davranma’ halimizin kıyafetleri değişti; ama o gelen his değişmedi. Sanki içten içe bir şey ispatlamaya çalışıyor gibiyiz. Sanki su almış bir gemi gibiyiz ve kötü davrananarak içimize birikmiş suyu tahliye etmeye çalışıyoruz… -Garip.


Öyle Görünmüyorsam Öyle Değilimdir’

İçimizde çok fazla duygu biriktiğinde duygumuzun cinsine, yani yaydığı frekansa, göre enerjimiz kati suretle artar. Sanki bu hislerimiz dışarıdan görünüyor gibi hissederiz. Bu duygumuzdan korunmak için de çelik bir zırh gibi kötü davranma görmezden gelme taktiğini geliştiririz. Sanki öyle görünmüyorsak, hatta tam tersi halde görünüyorsak içimizdeki duyguyu dengeli bir şekilde verebileceğimizi sanarız. Stratejilerinden de anlayabileceğiniz gibi pek bilinçli bir hareket değildir elbette. Hatta bilincin tam tersi tarafta yatar. Bu duygusal dengeyi sağlama çabamız, zırh gibi kuşandığımız kötü davranış kıyafetimiz bize de ağır gelir ve iç terazimiz de biz duygularımızla savaştıkça bir o tarafı bir bu tarafı tutar. Sonuçta karşımızda görünce içimizin titrediği biri var...

Kalbimizi ve davranışlarımızı istediğimiz yere çekebilmek bizden epey uzak. Hele ki aslında pek de içimizden gelmeyen şekilde davranıyorsak. Tepkisellik, bütün duyguların kalitesini düşürür. Kötü davranma zırhı, zift gibi bir kibir maskesi ya da ‘ay hiç de umrumda değilsin’ yüz çevirmesi. Öyle görünmüyorsak, öyle değilimdir demeye çalışır… Ama tam da öyledir, hatta daha fazlası!


Huzursuz Zihin: Ambivalans Yaratma!

Ambivalans, bir kişi duygu ya da durum hakkında zıt duygu ve fikirlerimizin olması demek. , ‘Aşk işte...’, diyebiliriz ve bu karmaşık duyguları çok tatlı da bulabiliriz. Fakat işin özü, bu hiç de tatlı bir durum değil. Hele bu hissin tüm ilişkimize yayıldığını kötü huylu hücreler gibi tüm düşüncelerin büyük bir savaşla üzerimize yığıldığını düşündüğümüzde o ‘Ah, aşk işte...’ dediğimiz, ‘Ayyyy… Çok kötü’, ‘Çok fenayım’a evrilir. Bizim o aşk işte diye tanımadığımız ve başlarda sevimli gibi görünen hatta genel anlamda normal karşılanan durum, aslında duygularımızın ve düşüncelerimizin, olduğumuz kişiyle görünmek istediğimiz kişinin bir savaşıdır. Yüzümüzdeki ifade, içimizin savaş boyasıdır.İçimizde savaş vardır adeta. Peki ya neden?

Duygularımız bize çok yoğun geldiklerinde, onlarla ne yapacağımızı ve onlar hakkında ne düşüneceğimizi bilemeyiz. Zihnimiz de bilmediği şeyden korkar. Zihnin görevi olan şeyleri tanımlamak, olası risklere karşı bizi hazırlamak ve savunmaya geçmektir. Bilinmedik durumlar, zihnin en sevmediği mekanlardır. Olana isim vermek için bizi zorlar. Eğer tanımlayamıyorsa o kötü bir şey olabilir. ‘O keşfedilmemiş bir cehennemdir!’ der zihnimiz tanıyamadığı duygular için. Keza anlamlandıramadığı her şey için de böyle der. Çok geleneksel bir anne gibi bizi korumaya çalışır. Peki bizi zihnimizden kim koruyacak?
 

Konuyu görüntüleyenler

Ana Sayfa Register Log In
Üst